Büyüdükçe karşımdaki insanların dertlerinin içine daha çok girer oldum. Dert dinlemeyi sevdiğimden değil elbette fakat bana güvenip de anlatıyor olmaları gururumu okşuyordu, inkâr edemem. Halâ da öyle... Bir süreden sonra bana dert anlatan insanlara aynı sebepten yakınlaşmaya çalıştığımda dinlenilmediğimi fark ettim. İlk başlarda garipsemiş olmama rağmen, daha sonralarda bunun gayet olağan bir şey olduğunu gördüm. Ne önemi var ki? O derdini anlatsın, senden tavsiye alsın/almasın, rahatlasın; yeterlidir. Avutuyor musun? Oldukça... Senin ne hissettiklerini, senden başka kim önemser ki? Onların hayatında ne önemin var?... Oysa ben her şeyden feragat edecek noktaya gelmişken, onların gözünde incir çekirdeğini doldurmayacak kıymetim olduğunu görmek beni kırıyor ama yine de kıymetim olduğunu görmek umut veriyor. Aptalın tekiyim! O kadar küçük şeylerden nem kapıp, sırılsıklam oluyorum ki aklım almıyor bazen. Ah benim bu her şeyi iyi etmeye çalışan yanım(!) Biliyorum, böyle olmam hep kıracak beni ve buna engel olamayacağım ama yaşadığım şeyler her gün biraz daha gözümü açmama vesile oluyor. Bir şeyler yapamıyor olsam da, olayın ciddiyetinin farkındayım. Mesela uzun zamandır karşımdaki insanın ne anlattığına odaklanamıyorum. Belki de hak eden birisi, dinlemem gerekiyor, derdine çare olmam/bulmam gerekiyor ama yapamıyorum. Öyle kötü insanları almışım ki hayatıma, şimdi hak eden insanlara hak ettiği değeri gösteremiyorum. Endişeleniyorum... Sanırım bu benim hayatımda yaptığım en büyük hata olarak kalacak; hayatıma çok kişi almış olmak... Geriye dönüp bunu değiştirebilme şansım olsaydı değiştirir miydim diye düşünüyorum. Sanırım cevabım 'Hayır' olurdu. Ne kadar pişmanlık duyduğum noktalar olsa da, memnun kaldığım; mutlu olduğum noktalar da var, yok değil. Öyle insanlarla tanıştım, gezdim, eğlendim, yedim, içtim ki... Ne zaman aklıma gelse, elim telefona gider de arayamam... Bir şey umduğumdan da değil ha! Yanlış anlaşılmasın... Sadece hâl hatır sormak olurdu amacım... Eğer o günleri yaşamış olmasaydım bu olgunluğa erişebilir miydim, sanmıyorum. Olgunluk diyorum ben buna. Olgunum. Olgun olduğumu düşünüyorum ve benimle birlikte birçok kişi de böyle düşünüyor. Düşündüklerini söylediler...
Yeri geldiğinde içimdeki çocuğu göstermeyi ben de biliyorum ama herkese gösteremiyorum. Göstermemeliyim. Zira insanlar karşısındakinin zaafını öğrenince, aralarındaki en ufak çıtırtıda bombanın pimini çekip o tarafa doğru sallıyor. Nereye gelirse, kalan sağlar bizim! Benim sorunum da bu işte. Benim zaaflarımı herkes bilir. O kadar kolay kırılabilirim ki, kimse iyi etmekle uğraşmaz. Çünkü onlara göre kırmak, iyileştirmekten daha kolaydır bende. Öyle yanılıyorlar ki(!)... Beni iliklerime kadar tanısalar, 'a' dediklerinde bile, affedebileceğimi bilirler. Hatta öyle ki, bazen birine kırıldığım halde, kırıldığımı unutup da hiçbir şey olmamış gibi konuştuğumu fark ediyorum, o yine de kırıldığımı anlamıyor. Anlasa ne değişecek diyorsunuz, doğru... Öyle safım ki; karşımdakinin anlamayacağı ufacık şeye bile kırılıp, bir gülüşü ile kırgınlığımı geçirebiliyorum ama bunu da kimse bilmiyor. Çünkü kimse benim içimle ilgilenmiyor. Kimse benim ne hissettiğimle ilgilenmiyor. Benim kırılıp kırılmamam kimsenin umurunda değil. Bu böyledir... Bu öyle bir volkan ki, nasıl dindireceğim bilmiyorum. Rabbim ferahlık versin.